14 Ekim 2018 Pazar

Osmanlı Devleti'nde Paranın Tağşişi

   Osmanlı Devlet'inde tağşiş, köklü bir geçmişe dayanmaktadır. Genel olarak Osmanlı  Devleti, para basımından bir gelir elde etme araç  olarak, 'tashih-i sikke', 'tecdid-i sikke' ve 'darp ücreti' olmak üzere üç farkı şekilde faydalanmıştır. Merkezileşme eğilimlerinin ağırlık kazandığı, devletin mali krize sürüklendiği ya da savaşların normal kamu gelirleriyle finanse edilmediği dönemlerde sık sık başvurulan yöntem, paranın mutasyonu, yani paranın bileşimini değiştirme ve /veya fiziki boyutlarını küçültme olmuştur.

Akçe (Akça)
  
Mangır (Mankur)
Madeni para kullanan diğer devletlerde olduğu gibi Osmanlı Devletinde de tedavüldeki altın ve gümüş sikkeler piyasadan toplanmış; daha sonra toplanan paraların bileşimi değiştirilerek (paraların içindeki altın-gümüş miktarı düşürülerek ve veya bakır miktarı arttırılarak )ya da fiziki boyutları küçültülerek yeniden tedavüle sürülmüştür. Bu Sayede devlet, tedavülden toplayıp değerini düşürdükten sonra yeniden tedavüle sürdüğü para miktarı arasındaki fark kadar bir gelir elde etme imkanına kavuşmuştur. Hatta devlet zaman zaman tedavülden topladığı paralardan daha fazla miktarda değeri düşük parayı piyasaya sürmek suretiyle, gelirini arttırmaya çalışmıştır.
  Osmanlı Devletinin ilk gümüş sikkelerini bastırdığı 1326 yılından II. Mehmed’in ikinci kez tahta çıktığı 1444 yılına kadar akçeler saf gümüşten darbedilmiş (ağırlığı 1,115-1.20 gram arasındaydı), içine bakır ya da başka metal katılmamıştı. Ancak 1444’tan 1481 yılına (yani Fatih unvanı alan II. Mehmed’in ölümüne kadar) paranın değeri tam altı kez düşürüldü.
I. Murat döneminden bir Mangır






 

Yani gümüşün içine başka metaller katıldı. Başlangıçta
100 dirhem gümüşten 280 akçe kesilirken, 1481’de akçe sayısı 335’e çıkmıştı. Bu işleme “tağşiş” adı verildi. Fatih dönemindeki tağşişlerin temel amacı merkezi hazineye ek gelir sağlamaktı. Bazı tağşiş dönemlerinde maaşları düşen ilmiye ve kalemiye mensuplarının kışkırttığı askeriye mensupları yani Yeniçeriler başkaldırmaya başlayınca tağşiş işlemine son verildi. Böylece 1481-1585 arasında akçenin değeri yüzde 7’lik bir tağşiş olayı dışında, sabit tutuldu.

Sultânî
Duka Altını
III. Mehmed döneminde, 1578’de çıkılan İran Seferi ilk ağızda Tiflis, Şiraz ve Revan’ın fethi ile mutlu başlamışsa da savaş giderleri yüzünden o tarihe kadar 127 milyon akçe fazla veren hazine büyük açıklar vermeye başlamış, 1585/86’da ilk kez paranın içindeki değerli maden oranı tekrar büyük oranda tağşiş edilmişti. 1580’lerin başında 100 dirhem gümüşten 450 akçe kesilirken, bu tağşişten itibaren 850 akçe kesilmeye başlamıştı. Piyasa, kırkık denilen ayarı düşük akçelerle dolmuştu. Bu Osmanlı tarihinin ilk büyük enflasyonu idi.1600’lı yıllar içte Anadolu’yu saran Celali İsyanları, dışta Hollandalı ve İngiliz ticaret kumpanyalarının Akdeniz’den ziyade Hint Okyanusuna yönelmeleri sonucu Osmanlı ülkesindeki tarımsal üretim ve ticaret hacminde büyük düşüşler yüzünden enflasyon artık kronik bir hal aldı. 1623 yılında mali ve siyasi krizler yüzünden ayaklanan Yeniçeriler tarafından II. Osman ve I. Mustafa art arda tahttan indirildi.
 Sonuç olarak 1624 yılında 100 dirhem gümüşten 1000 akçe kesilirken 1689’da 1400 akçe kesilir hale gelmişti. Bu yüzden gündelik işler için çok fazla akçe taşımak gerekiyordu. Avrupa ülkelerinde benzer krizlerde devletler bakır paraya geçerken, Osmanlı Devleti nedense bu yola başvuramamıştı. Bunun üzerine piyasadaki boşluğu yabancı (özellikle Avrupa) sikkeleri doldurmaya başladı. 


Önce yabancı paralarla yerli paralar arasındaki değer farkı, sonra Avrupa’dan getirilen ‘kalp’ (sahte) sikke ticareti, giderek Avrupalı tüccarların önemli bir kazanç kapısı oldu. 
Guruş (Kuruş, Piastre, 40 Para)

1687 yılında IV. Mehmed’in tahttan indirilmesinden sonra başa geçen II. Süleyman Yeniçerilere ödenmesi adet olan cülus akçelerini bastırmak için ilk başta halktan alınan vergileri arttırdı, ancak bu tepkilere neden olunca, Topkapı Sarayı’nın dış avlusuna kurulan Darphane’de ilk Osmanlı (bakır) mangırları basıldı. Bu mangırlar halktan ilgi görünce üretim arttırıldı 1690 yılında bakır madenleri suyunu çekinceye kadar 600 milyon bakır mangır basıldı.


18. Yüzyıl Osmanlı Devleti için göreli bir barış, istikrar ve iktisadi gelişme dönemiydi. Buna ek olarak ülkedeki gümüş madenlerindeki üretimin arttırılmasıyla devlet tekrar gümüş sikke basmaya başladı. Buna Kuruş adı verildi.  Rusya ve Avusturya’ya karşı girişilen savaşlarla mali durum bir yara daha aldı ve 1789’da Kuruş’un içindeki gümüş oranı üçte bir oranında azaltıldı. 
En büyük tağşişler ise reformcu padişah II. Mahmud döneminde oldu. Anadolu ve Balkanlarda “ayan” denilen beylerin öncülüğündeki bir dizi ayaklanma, bunlara destek veren Yeniçeri Ocağı’nın lağvedilip yerine yeni ordu kurulması, Sırp ve Yunan isyanları, Rusya, İran ve Mısır’la yaşanan savaşların neden olduğu mali krizler sonucu 1808 ile 1831 arasında kuruş gümüş içeriğinin yüzde 79’unu kaybetti.
 İngilizlerle imzalanan 1838 Balta Limanı Anlaşması ile ekonomi hızla liberalleşince hayat pahalılığı, bütçe açıkları, yolsuzluk, rüşvet arttı. Ardından 1853-1856 Kırım Savaşı’nın yükü altında ezilmeye başladı hazine. Savaş dolayısıyla alınan kredileri izlemek üzere 1854’te Londra merkezli Ottoman Bank kuruldu. Devlet, memur maaşlarını ve esnafa borçlarını ödeyemez olunca hem dış ülkelerden hem de içte tefecilerden borç almaya başladı. “Galata bankerleri” veya “Galata sarrafları” bu dönemde ortaya çıktı. Galata bankerleri ağırlıklı olarak Rum ve Ermeni idi ancak bunlara zamanla Yahudiler, Levantenler (Doğu Akdeniz’e yerleşmiş Avrupalılar) ve Müslümanlar eklendi. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında devlet dış kredi alamaz olunca önce Galata sarraflarına yöneldi, arkasından Osmanlı Bankası’na verilen taahhüt ilk kez çiğnenerek (ilk kez 1840 yılında basılan) ‘kaime’ denilen bir çeşit hazine bonosu ihraç etti. Ancak kaime basımı da derde derman olmadı. 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bültenime abone olun ve sitemde yayınladığım en son faydalı yazılar mail adresinize ücretsiz olarak gelsin.
Kesinlikle spam mailler almayacaksınız!!!