Osmanlı Devlet'inde tağşiş, köklü bir
geçmişe dayanmaktadır. Genel olarak Osmanlı
Devleti, para basımından bir
gelir elde etme araç olarak, 'tashih-i sikke', 'tecdid-i sikke' ve 'darp
ücreti' olmak üzere üç farkı şekilde faydalanmıştır. Merkezileşme eğilimlerinin
ağırlık kazandığı, devletin mali krize sürüklendiği ya da savaşların normal
kamu gelirleriyle finanse edilmediği dönemlerde sık sık başvurulan yöntem,
paranın mutasyonu, yani paranın bileşimini değiştirme ve /veya fiziki
boyutlarını küçültme olmuştur.
Akçe (Akça) |
Mangır (Mankur) |
Madeni para kullanan diğer devletlerde olduğu gibi Osmanlı Devletinde de
tedavüldeki altın ve gümüş sikkeler piyasadan toplanmış; daha sonra toplanan
paraların bileşimi değiştirilerek (paraların içindeki altın-gümüş miktarı düşürülerek
ve veya bakır miktarı arttırılarak )ya da fiziki boyutları küçültülerek yeniden
tedavüle sürülmüştür. Bu Sayede devlet, tedavülden toplayıp değerini
düşürdükten sonra yeniden tedavüle sürdüğü para miktarı arasındaki fark kadar bir
gelir elde etme imkanına kavuşmuştur. Hatta devlet zaman zaman tedavülden
topladığı paralardan daha fazla miktarda değeri düşük parayı piyasaya sürmek suretiyle,
gelirini arttırmaya çalışmıştır.
Osmanlı Devletinin ilk gümüş sikkelerini bastırdığı 1326 yılından II.
Mehmed’in ikinci kez tahta çıktığı 1444 yılına kadar akçeler saf
gümüşten darbedilmiş (ağırlığı 1,115-1.20 gram arasındaydı), içine bakır
ya da başka metal katılmamıştı. Ancak 1444’tan 1481 yılına (yani Fatih
unvanı alan II. Mehmed’in ölümüne kadar) paranın değeri tam altı kez
düşürüldü.
I. Murat döneminden bir Mangır |
Yani gümüşün içine başka metaller katıldı. Başlangıçta
100 dirhem
gümüşten 280 akçe kesilirken, 1481’de akçe sayısı 335’e çıkmıştı. Bu
işleme “tağşiş” adı verildi. Fatih dönemindeki tağşişlerin temel amacı
merkezi hazineye ek gelir sağlamaktı. Bazı tağşiş dönemlerinde maaşları
düşen ilmiye ve kalemiye mensuplarının kışkırttığı askeriye mensupları
yani Yeniçeriler başkaldırmaya başlayınca tağşiş işlemine son verildi.
Böylece 1481-1585 arasında akçenin değeri yüzde 7’lik bir tağşiş olayı
dışında, sabit tutuldu.
Sultânî |
Duka Altını |
III. Mehmed döneminde, 1578’de çıkılan İran Seferi ilk ağızda Tiflis,
Şiraz ve Revan’ın fethi ile mutlu başlamışsa da savaş giderleri yüzünden
o tarihe kadar 127 milyon akçe fazla veren hazine büyük açıklar vermeye
başlamış, 1585/86’da ilk kez paranın içindeki değerli maden oranı
tekrar büyük oranda tağşiş edilmişti. 1580’lerin başında 100 dirhem
gümüşten 450 akçe kesilirken, bu tağşişten itibaren 850 akçe kesilmeye
başlamıştı. Piyasa, kırkık denilen ayarı düşük akçelerle dolmuştu. Bu
Osmanlı tarihinin ilk büyük enflasyonu idi.1600’lı yıllar içte
Anadolu’yu saran Celali İsyanları, dışta Hollandalı ve İngiliz ticaret
kumpanyalarının Akdeniz’den ziyade Hint Okyanusuna yönelmeleri sonucu
Osmanlı ülkesindeki tarımsal üretim ve ticaret hacminde büyük düşüşler
yüzünden enflasyon artık kronik bir hal aldı. 1623 yılında mali ve
siyasi krizler yüzünden ayaklanan Yeniçeriler tarafından II. Osman ve I.
Mustafa art arda tahttan indirildi.
Sonuç olarak 1624 yılında 100 dirhem gümüşten 1000 akçe kesilirken
1689’da 1400 akçe kesilir hale gelmişti. Bu yüzden gündelik işler için
çok fazla akçe taşımak gerekiyordu. Avrupa ülkelerinde benzer krizlerde
devletler bakır paraya geçerken, Osmanlı Devleti nedense bu yola
başvuramamıştı. Bunun üzerine piyasadaki boşluğu yabancı (özellikle
Avrupa) sikkeleri doldurmaya başladı.
Önce yabancı paralarla yerli
paralar arasındaki değer farkı, sonra Avrupa’dan getirilen ‘kalp’
(sahte) sikke ticareti, giderek Avrupalı tüccarların önemli bir kazanç
kapısı oldu.
Guruş (Kuruş, Piastre, 40 Para) |
1687 yılında IV. Mehmed’in tahttan indirilmesinden sonra başa geçen II. Süleyman Yeniçerilere ödenmesi adet olan cülus akçelerini bastırmak için ilk başta halktan alınan vergileri arttırdı, ancak bu tepkilere neden olunca, Topkapı Sarayı’nın dış avlusuna kurulan Darphane’de ilk Osmanlı (bakır) mangırları basıldı. Bu mangırlar halktan ilgi görünce üretim arttırıldı 1690 yılında bakır madenleri suyunu çekinceye kadar 600 milyon bakır mangır basıldı.
18. Yüzyıl Osmanlı Devleti için göreli bir barış, istikrar ve iktisadi
gelişme dönemiydi. Buna ek olarak ülkedeki gümüş madenlerindeki üretimin
arttırılmasıyla devlet tekrar gümüş sikke basmaya başladı. Buna Kuruş
adı verildi. Rusya ve Avusturya’ya karşı girişilen savaşlarla mali durum bir yara
daha aldı ve 1789’da Kuruş’un içindeki gümüş oranı üçte bir oranında
azaltıldı.
En büyük tağşişler ise reformcu padişah II. Mahmud
döneminde oldu. Anadolu ve Balkanlarda “ayan” denilen beylerin
öncülüğündeki bir dizi ayaklanma, bunlara destek veren Yeniçeri
Ocağı’nın lağvedilip yerine yeni ordu kurulması, Sırp ve Yunan
isyanları, Rusya, İran ve Mısır’la yaşanan savaşların neden olduğu mali
krizler sonucu 1808 ile 1831 arasında kuruş gümüş içeriğinin yüzde
79’unu kaybetti.
İngilizlerle imzalanan 1838 Balta Limanı Anlaşması ile ekonomi hızla
liberalleşince hayat pahalılığı, bütçe açıkları, yolsuzluk, rüşvet
arttı. Ardından 1853-1856 Kırım Savaşı’nın yükü altında ezilmeye başladı
hazine. Savaş dolayısıyla alınan kredileri izlemek üzere 1854’te Londra
merkezli Ottoman Bank kuruldu. Devlet, memur maaşlarını ve esnafa
borçlarını ödeyemez olunca hem dış ülkelerden hem de içte tefecilerden
borç almaya başladı. “Galata bankerleri” veya “Galata sarrafları” bu
dönemde ortaya çıktı. Galata bankerleri ağırlıklı olarak Rum ve Ermeni
idi ancak bunlara zamanla Yahudiler, Levantenler (Doğu Akdeniz’e
yerleşmiş Avrupalılar) ve Müslümanlar eklendi. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında devlet dış kredi alamaz olunca önce
Galata sarraflarına yöneldi, arkasından Osmanlı Bankası’na verilen
taahhüt ilk kez çiğnenerek (ilk kez 1840 yılında basılan) ‘kaime’
denilen bir çeşit hazine bonosu ihraç etti. Ancak kaime basımı da derde
derman olmadı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bültenime abone olun ve sitemde yayınladığım en son faydalı yazılar mail adresinize ücretsiz olarak gelsin.
Kesinlikle spam mailler almayacaksınız!!!