17 Şubat 2018 Cumartesi

1.İzmir İktisat Kongresi

Türkiye ekonomisinde "İzmir İktisat Kongreleri" ayrıcalıklı (!) bir yere sahiptir. Bu ayrıcalığı konuk listesinden de seçmek mümkündür. Kongreye uluslararası sermaye kuruluşları temsilcileri, çokuluslu şirket yöneticileri (global sermaye jargonunda CEO olarak adlandırılıyor), ulusal sermaye güçleri ve devlet yöneticileri davetlidir. 

İlk kongre, 17 Şubat 1923'te Atatürk'ün direktifi ile ve "yeniden yapılanma" temasıyla yine İzmir'de düzenlendi. Cumhuriyetin ilanından önce düzenlenen bu kongrede, uluslararası sermayeye, nasıl bir ekonomi yaratılacağı deklare edildi. 

Yayımlanan deklarasyonda, kurulacak cumhuriyetin, özel kesimin yatırım amaçlarına uygun iktisadi politikalar geliştirip uygulayacağı ve kademeli olarak tüketim ve yatırım mallarında devlet tekellerinin kaldırılarak yerine özel yatırımların teşvik edileceği dünyaya dünyaya duyurularak, Osmanlı döneminde bir çok ticari imtiyaz İngiltere ve Fransa olmak üzere hakkı elde eden başta batılı ülkelerin adeta yüreğine su serpilmiştir.

Ancak bunları deklare etmek özellikle Osmanlı'nın dış borç batağından kurtulamayarak bütçelerini tamamen transfer bütçelerine dönüştürdüğü ve borçlarını ödeyemeyeceğini, yani ekonomik anlamda iflas ettiğini tüm dünyaya duyurduğu 1878'den üç yıl sonra yabancı ve yabancı kökenli yerli alacaklıların kurduğu ve birkaç yıl içerisinde vergi toplama hakkını bile elde eden Duyun-u Umumiye idaresi gibi bir gücü yitirip, ekonomi yönetimini ülkenin gerçek sahiplerine bırakacak sömürgecileri rahatlatmazdı.Bu sebeple bu kongrede Cumhuriyet sonrasında yasalaştırılacak bir çok düzenlemenin de sözü verilmiştir. Verilen sözlere uygun olarak 1924 yılında özel yatırımlara kredi sağlamak için İtibar-i Milli Bankası yerine Türkiye İş Bankası kuruldu ardından da Sanayii Teşvik Kanunu çıkarılarak bu alandaki düzenlemelere hız verildi. 

Ancak özel teşebbüs kendinden beklenen mucizeyi gerçekleştiremedi. Gerek alt yapı ve finansal sermaye yetersizliği ve gerekse de Sanayi Devrimi dönemiyle birlikte baskın doktrin haline gelen Klasik Liberal İktisat görüşü ve onun "Laisez Faire, Laisez Passe" (Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler) düşüncesi 1929 Dünya Ekonomik Buhranı'nın ortaya çıkmasını engelleyemedi ve Klasik İktisadın varsayımları bu krizi derinleştirip buhrana dönüştürmekten başka bir işe yaramadı.

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dünyada ilk olarak "planlı ekonomi"yi uygulamış ve etkisi 10-15 yıl süren, tüm dünyayı etkisi altına alan Dünya Ekonomik Buhranından etkilenmemiştir.
1930'lu yıllara gelindiğinde Türkiye de dünyadaki birçok ülke gibi "planlı ekonomi" uygulamış ve bu yıllarda başarılı kabul edilen iki sanayileşme planı neticesinde günümüzde özelleştirilen ya da özelleştirilme kapsamında olan neredeyse yegane ağır sanayi kuruluşlarımızdan İSDEMİR, ERDEMİR ve Aliağa Demir Çelik işletmelerini kurmuş, ikinci dünya savaşına kadar geçen sürede planlananın üzerinde kalkınma gerçekleşmiştir. 

Savaş sonrası dönem çok partili hayata geçişle beraber Demokrat Parti ve Adnan Menderes iktidarını yönetime getirmiş ve 1. İzmir İktisat Kongresinde alınan kararların "kaldığı" yerden devam ettirileceği, kamu kesiminin hızla ekonomiden uzaklaştırılarak tüm kaynakların yerli ve yabancı sermayeye açılacağı tüm dünyaya duyurulmuştur.  

İzmir İktisat Kongresi'nde Alınan Kararlar
• El işçiliği ve küçük işletmeden derhal fabrikasyon siteme geçilmelidir.
• Devlet yavaş yavaş ekonomik gücü olan organ haline gelmelidir.Özel sektör tarafından kurulan teşebbüsler devletçe desteklenmelidir.
• Özel teşebbüse destek ve kredi sağlayacak iki devlet bankası kurulmalıdır.
• Dışarı ile rekabet edebilmek için sanayi bir bütünlük içinde kurulmalıdır.Yabancıların tekellerinden kaçınılmalıdır.
• Demir yollarının kısa sürede yapılmasına başlanmalıdır.
• İşçilere amele değil işçi denmelidir.
• Sendika hakkı tanınmalıdır.
Bu kongreye işçi, çiftçi, tüccar ve sanayici olmak üzere toplam 1135 delege katılmıştır. Kongre "Misak-ı İktisadi" (Milli Ekonomi İlkesi)yi kabul etmiş ve nihayetinde de yukarıda özetlenmeye çalışılan kararlar ortaya çıkmıştır.Bu ilkenin özü ise "Ekonomik gelişmemiz ve kalkınmamız, milli bağımsızlığımız içinde sağlanacaktır.Temel hedef siyasal bağımsızlık gibi ekonomik bağımsızlığın da sağlanmasıdır." 

15 Şubat 2018 Perşembe

15 Şubat 2009’da İstanbul-Kadıköy’de son yılların en geniş katılımlı emek eylemi

15 Şubat 2009’da İstanbul-Kadıköy’de son yılların en geniş katılımlı emek eylemi vardı.
“Krizin Bedelini Ödemeyeceğiz; İşsizliğe ve Yoksulluğa Karşı Birleşik Mücadele için Emek ve Demokrasi Mitingi”, Kadıköy’de on binlerce işçinin katılımıyla gerçekleşti. 
Miting çok yoğun bir işçi katılımına sahne oldu. TÜRK-İŞ, DİSK ve KESK mihveri ve diğer toplumsal örgütlerin desteği ile güçlü bir protesto örgütlendi. Sabahın erken saatlerinden itibaren Türk-İş’e bağlı sendikalar Haydarpaşa Numune Hastanesi önünde toplanırken, DİSK ve KESK’e bağlı sendikalar ise Tepe Nautilus önünde toplandılar. Kortejlerden yükselen sloganlar soğuk ve yağmurlu havayı ısıttı. Mitinge en geniş katılımı Türk-İş sendikalarının sağlaması ilgi çekiciydi. Mitinge on binlerce işçi, Türk Metal, Harb-İş, Tes-İş, Kristal-İş, Yol-İş, Tümtis, Petrol-İş, Belediye-İş gibi sendikaların pankartları altında katıldı. 


Ancak mitingi televizyonlardan izleyen ve gazetelerden okuyan milyonlar ise bambaşka bir manzara gördüler. Krize karşı toplanan on binler ve onların talepleri buhar olmuştu: Kavga ve arbede görüntüleri ile Ergenekon başlıklarından geçilmiyordu. Onca emek ve çaba ile örgütlenen eylem berhava olmuştu. 

Üç emek konfederasyonunun ne dediği ve işçilerin hangi talepleri haykırdığı bir kenara bırakılıp, dâhiyane başlıklar ve asparagasa varan haberler imal etmişti. Eylemin AKP hükümeti karşıtı ve krize ilişkin özü ve sözü perdelenmişti. 

13 Şubat 2018 Salı

Şubat 2003 Savaşa Hayır Eylemleri 1 Mart Teskeresi

1 Mart 2003, Türkiye bariş hareketinin büyük zaferinin yıl dönümüdür. Emperyalist savaş makinesinin şiddetine ve kara propaganda gücüne karışı birleşen isçiler, emekçiler, gençler, kadınlar, aydınlar, sanatçılar ve tüm savaş karşıtları o gün Ankara’da buluştu.
1 Mart 2003’te TBMM’de Türkiye’yi ABD’nin yedeğinde savaş bataklığına itecek olan tezkerenin oylandığı saatlerde, yaklaşık 100 bin savaş karşıtı, "Savaşa hayır. ABD çıkarları için ölmeyeceğiz” pankartları ile Meclis’e birkaç yüz metre uzaktaki kent merkezinde ‘savaşa ve işgale hayır’ diye haykırıyordu.1 Mart 2003’te Türkiye’nin geleceği ile ilgili bir karar, bizzat halk tarafından sokaklarda alındı. Tezkere, tarihin çöplüğüne atildi.protestolar sonrasında tezkere mecliste reddedilmiştir.
“Tezkere geçseydi yabancı bir ordu, komşu ülkeyi işgal etmek üzere Türkiye toprakları üzerinde bir savaş köprüsü kuracaktı”

Eski Bakanı Hüseyin Çelik,dönemin Başbakan Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’teskereye  ret oyu vereceğini açıkladılar.
AKP'nin kurucularından Başbakan Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır'ın Özgür Düşünce gazetesine verdiği röportajında şunları söyledi:1 Mart’tan 1 gece önce Sayın Başbakan Abdullah Gül’ün makamında sınırlı toplantı yapıldı. Abdüllatif Şener, Mehmet Ali Şahin gibi MGK’ya giren bakanlarla yapılan toplantıydı. Toplantıda Erdoğan’ın “Bu tezkere geçmezse maaşlarımızı memurlarımıza ödeyemeyiz” sözlerinin gündeme geldiğini ifade eden Yalçınbayır, şöyle konuştu: “Gece yarısı saat 24.00’te Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan’ı aradık, Başbakanlık’a çağrıldı. Ekonomik durumla ilgili görüşme yapıldı. ‘Tayyip Bey maaşları ödeyemeyiz diyor. Nedir bu diye’ sorduk Babacan, böyle bir şeyin olmadığını ama ihtiyaten motorlu taşıt vergilerine, emlak vergilerine yüzde 100 zam istedi, yapıldı. Halk bu konuda yanıltıldı. Tezkere geçmedi ama 13 yıldır memurun maaşı ödeniyor.”dedi.


 
 

Hamile işçilerin kontrolleri ücretli izin kapsamında


Kural olarak kadın işçiye doğum öncesi ve doğum sonrası 8’er; toplamda 16 haftalık süre ücretli izin verilir. Ücretsiz izin içinse iki seçenek mevcuttur:

1- İsteği halinde kadın işçiye, 16 haftalık sürenin tamamlanmasından sonra 6 aya kadar ücretsiz izin verilebileceği gibi,
2- Çocuğun bakımı ve yetiştirilmesi amacıyla analık hali izninin yani 16 haftalık sürenin bitiminden itibaren 1. doğumda 60 gün, 2. doğumda 120 gün, sonraki doğumlarda ise 180 gün süreyle haftalık çalışma süresinin yarısı kadar ücretsiz izin verilir. Çoğul doğum hâlinde bu sürelere otuzar gün eklenir. Çocuğun engelli doğması hâlinde bu süre üç yüz altmış gün olarak uygulanır.
Doğum öncesi ve sonrası, toplam 16 hafta kullanılan ücretli izin süresi ile doğum sonrası haftalık çalışma süresinin yarısı kadar verilen ücretsiz izin süresi, işçinin sağlık durumuna ve işin özelliğine göre doğumdan önce ve sonra gerekirse artırılabilir. Bu süreler doktor raporu ile belirtilir.
Kadın işçiye hamilelikteki periyodik kontrolleri için de ücretli izin verilir. Yani işveren, aylık ya da 15 günlük kontrolleri için kadın işçinin ücretinde kesinti yapamaz.Bu madde 4857 sayılı İş Kanunu 74’üncü maddesinde düzenlenmiştir ve bu madde 4857 sayılı Kanun kapsamında olmayan kadın işçiler için de uygulanır.

11 Şubat 2018 Pazar

Muharrem kararnamesi

Muharrem kararnamesi, Osmanlı Devletinin ödeyemediği iç ve dış borçlarını düzenlemek amacıyla,alacaklıların talepleri doğrultusunda şekillendirilerek 20 Aralık 1881 (28 Muharrem 1299) tarihinde açıklanan mali kararlardır

Osmanlı Devleti 1854 Kırım Savaşından sonra ilk kez borçlanmaya başlamıştır.Bu tarihinden itibaren 20 yıl boyunca çeşitli aralıklarla iç ve dış piyasalardan borçlanmıştır.Ancak bu kaynaklar verimli değerlendirilemediğinden dolayı vadesi gelince ödeme sıkıntısı çekilmiş zamanla anapara ve faizler ödenemez hale gelmiştir.Nihayetinde ise 1874-1875 yılında bütçe dengesi tamamen bozulmuş, gelirler sadece borç faizlerini bile karşılayamaz olmuştur.Bunun neticesinde 30 Ekim 1875 tarihinde “
Ramazan Kararnamesi (Ramazan Kanunnamesi) ile maliyenin iflası ve borçların ödenmesi ile ilgili bir plan duyurulmuştur.Nisan 1876 tarihinden sonra ise borç geri ödemeleri tamamen durdurulmuştur.
1876-1881 yılları arasında Osmanlı Devletinin borçların ödenmesiyle ilgili mali sistemi düzenleyici çalışma yapamaması sonrasında, alacaklı devletlerin ve bankerlerin yoğun baskı ve lobileri neticesinde yapılan müzakereler sonucunda, alacaklıların anaparadan önemli ölçüde indirim yapmaları konusunda uzlaşılmasının ardından,28 Muharrem 1299 tarihinde açıklanan bu nizamname ile borçların ödenmesi için devletin iktisadi faaliyetlerinin yönetimi yabancıların kontrolüne verilmiştir. 

Kararnameye göre borçların ödenmesi için devletin tüm iktisadi faaliyetlerini yabancılar adına kontrol etmek amacıyla Duyun-u Umumiye (borçlar idaresi) kurulmuştur.Bu kararname neticesinde devlet ekonomik olarak bağımsızlığını kaybetmiştir.

10 Şubat 2018 Cumartesi

Türkiye işçi sınıfının en büyük ve görkemli direnişlerinden biri 8 Şubat 1980 Çiğli İplik direnişi



Takvimler 1980 yılını gösterdiğinde 24 Ocak kararları açıklandı.
Kararların uygulanmasının koşulu, işçi sınıfının birliğini parçalayacak politikalardan geçiyordu. İşçi sınıfının örgütlülüğü, Tariş özelinde bir saldırı hâline dönüştü. 
TRT'den Tariş'i hedef alan yayınlar yapılmaya başlandı. Daha önceki MC hükümetleri, kimisi işe dahi gitmeyen MHP'lileri işe alarak hem ülkücüleri beslemiş hem de Tariş'teki sınıf hareketini kırmaya çalışmıştı. Fakat Tariş işçisinin direnişi sonucu ülkücüler işten çıkarılmıştı.
TRT'nin Tariş'i hedef almasıyla beraber, tekrar Tariş'e dönük bir saldırı planı yürürlüğe konuldu. 22 Ocak'ta, polis arama yapmak bahanesi ile Tariş fabrikalarına kimi yerlerde duvarları yıkarak bir baskın düzenledi. Üzüm işletmeleri, zeytinyağı fabrikası ve Çiğli iplik fabrikasında büyük çapta çatışmalar yaşandı. 100-250 işçi gözaltına alındı. Olayların İzmir'de duyulması ile işçilerin yoğun olarak yaşadığı çevre mahallelerde de direnişe destek verildi. Ege Üniversitesi öğrencileri, Tariş'e destek için üniversiteyi işgal ettiler. 25 Ocak'ta 2 saatlik iş bırakma düzenlendi. 26 Ocak’ta Tariş işçileri, İzmir'deki mitinge "Savaştık, savaşacağız!" pankartı ile katıldılar.

DİSK yöneticileri  ise direnişi sonlandırmak için ellerinden geleni yaptılar. İşçiler bu girişimleri "Direnişi kıranın kafasını kırarız!" diyerek karşıladılar. Ne var ki, işçilerin arasında yaratılan tartışmalar direnişin sonlanmasına yol açtı.
Direnişin sonlanması, hükümetin tekrar atağa geçmesine sebep oldu. Tariş yönetimi 6 Şubat'ta gazetelere ilan verdi. Bir hafta süreyle fabrikaların kapandığını duyuran ilan, bu süre içinde direniş nedeniyle hasar tespiti yapılıp, direnişçi işçilere fatura edileceğini; yalnızca direnişe katılmayan işçilerin ertesi hafta işe başlayabileceğini duyurdu. 


7 Şubat’ta polis tekrar operasyon başlatır. Buna karşın işçiler barikatları yeniden kurup, güvenlik güçlerinin işletmelere girmesini engellemeye çalışır. 1 No’lu Üzüm İşletmesi’nde 700 kadar işçi üç saat kadar direnir. Çıkan çatışmalarda 17 güvenlik görevlisi ve 50 kadar işçi yaralanır, 600 kadar işçi de gözaltına alınarak Al sancak Stadyumuna kapatılır.
İşçilerin bu kararlı ve sert direnişine rağmen polis, Çiğli İplik Fabrikası dışındaki tüm işletmeleri boşaltır.
8 Şubat’ta güvenlik güçlerinin hedefi Çiğli İplik Fabrikasıdır. Ancak, önceki gün gerçekleştirilen operasyona büyük tepki duyan İzmir Halkı ayağa kalmıştır. Çiğli, Çimentepe (Güzeltepe) ve Maraş mahallelerinin halkı fabrikaya giden yolda barikatlar oluşturur. Polis ve jandarma bu barikatları saatlerce aşamaz.
Başta Gültepe ve Altındağ olmak üzere birçok gecekondu mahallesinde ise halk sokağa dökülür. Esnaf kepenk indirir. DİSK’e bağlı sendikalara üye 55 bin işçi bir günlük iş bırakma eylemi yapar. Bankalar, fabrikalar, belediye otobüsleri çalışmaz ve İzmir’de hayat durur.

Gültepe’deki gösterilere müdahale etmek isteyen polisle halk çatışır. Çatışmada bir polis yaşamını yitirir. Ardından "halkı kışkırttığı" gerekçesiyle Gültepe Belediye Başkanı Aydın Erten 100 kadar belediye işçisiyle birlikte gözaltına alınır.


9 Şubat’ta, işçiler yağ kombinası ile 2 No’lu üzüm işletmesine tekrar girmeyi başarırlar ancak polis hemen müdahale eder çok ağır çatışmalar çıktı. Kimi yerlerde tank ve zırhlı birlikler işçilere müdahaleedir.3 işçi polisin açtığı ateş sonucu yaralanır kombina yeniden boşaltılır. İşçilere destek olmak için çatışmalara katılan liseli bir genç (Cemil Oral) çatışmalarda yaşamını yitirir.500 kişi gözaltına alındı.
10 Şubat'ta, Genelkurmay Başkanı Kenan Evren bir açıklama yaptı: "Biz dış düşmanlarla değil, iç düşmanlarla uğraşıyoruz". Kenan Evren, bu açıklama ile Tariş'e yönelecek müdahalenin şiddetini açıklamakla kalmıyordu, aynı zamanda ordunun emekçiler karşısında işlevini de çok doğru bir şekilde tahlil ediyordu.
Açıklamadan dört gün sonra 14 Şubat’ta sabaha karşı işçilerin direnişi tarihteki en büyük operasyonla bastırıldı. Tam 10.000 komando, jandarma, özel birlik; tanklar ve helikopterler yardımıyla Çiğli İplik fabrikasına baskın düzenledi. Direnişteki 1500 işçi fabrikadan çıkarıldı. Özel olarak seçilen 270 işçi gözaltına alınarak Karşıyaka Stadyumuna götürüldü. Aynı gün DİSK’e bağlı sendikalar iki günlük greve çıktılar. Ancak grev, süre dolmadan 15 Şubat günü öğlen saatinde bitirildi. 
14 Şubat akşam saatlerinde Gültepe Mahallesindeki barikatlarda ülkücülerle yaşanan çatışmada devrimci İskender Gül yaşamını yitirdi. 

Önce Çimentepe Mahallesi ardından da Çiğli İplik Fabrikası’ndaki direnişleri kıran güvelik güçlerinin son hedefi bir haftadır giremedikleri Gültepe’dir.

Ertesi gün İzmir'de sıkıyönetim ilan edildi. Bölgedeki işçi mahallelerinde direniş üç gün kadar sürdü. İşçi mahallelerine polis, ordu ve ülkücüler birlikte müdahale etti.

16 Şubat’ta binlerce asker ve polis Gültepe’yi kuşatır. Gün boyu süren operasyon sırasında çıkan çatışmalarda üç polis yaşamını yitirdi. 100‘e yakın kişi yaralandı, 200'den fazla kişi de gözaltına alındı. 
Yaklaşık 25 gün boyunca inişli çıkışlı süren, dördü polis ikisi direnişçi olmak üzere 6 kişinin yaşamını yitirdiği, yüzlerce kişinin yaralandığı, binden fazla kişinin gözaltına alındığı “Tariş Direnişi” son buldu. 20 Şubat’ta da İzmir’de sıkıyönetim ilan edildi.


Olaylardan sonra yüzlerce işçinin işine son verildi ve yerlerine ülkücü militanlar dolduruldu. İşine geri alınmayarak 4 çocuğu ve ailesiyle birlikte aç bırakılan Nesimi Çınar isimli işçi intihar etti.

Direnişe katıldıkları gerekçesiyle 187 işçi hakkında dava açıldı. 135 işçiye önce 25'er ay ceza verildi. Daha sonra yeniden görülen dava sonucunda dört işçi hakkında verilen idam cezası ömür boyu hapse çevrildi. 19 işçiye de 12 yıl ile 18 ay arasında değişen hapis cezaları verildi. Diğerleri beraat etti.

Gültepe direnişine katıldığı gerekçesi ile 95 kişi hakkında dava açıldı. Yargılamalar sonucunda üç kişiye idam, altı kişiye ömür boyu hapis, 49 kişiye de 20 ile bir yıl arasında değişen hapis cezaları verildi.

İdam cezası verilenlerden Hıdır Aslan 1984’de Burdur Cezaevinde infaz edildi.
 
Çiğli İplik direnişi, Türkiye işçi sınıfının en büyük ve görkemli direnişlerinden biri olarak tarihteki yerini aldı.
 
 

9 Şubat 2018 Cuma

Karl Marks’ın bir yazısı ilk defa Osmanlıca yayınlandı

1871 yılı dünyada sınıf mücadelesinin yükseldiği ve işçi sınıfının gücünü tüm dünyaya kanıtladığı bir yıldı. Paris Komünü'nün yaşandığı yıl olan 1871'de Osmanlı'da da Enternasyonal'in en çok tanınan ismi Karl Marks'ın adı anılmaya başlanmıştı.9 Şubat'ta Hakayik-ul Vakayi gazetesinde ilk defa Marks'ın bir makalesi yayınlandı. Hakayik-ul Vakayi, Fransız-Alman Savaşı'na ilişkin bir haberek olarak Marks'ın Almanya başbakanı Bismarck'ı eleştiren bir yazısı yayınlandı.
9 Şubat 1871 tarihinde İstanbul’da yayımlanan Hakayik-ul Vakayi gazetesi, Osmanlı’da ilk defa Karl Marks’ın bir makalesine onun imzasıyla yer vermişti. Marks, Almanya ve Fransa arasında savaşa değindiği bu makalesinde; Alman Başbakanı Bismark’ı eleştirmekte ve Bismark’ın Fransa’ya karşı izlediği düşmanca politikanın, hem Fransa hem bütün Avrupa’da ki özgürlükleri boğduğunu yazmaktadır. Gazetede makale, Marks’ın şu cümlesiyle son bulmuştu:
"Şurasından dolayı memnun olabiliriz ki, Fransa şimdi yalnız kendisi için değil Almanya’nın ve Avrupa’nın hürriyet ve serbestîsi için fedây-ı can ederek kanını dökmektedir." 
Bu makaleden sonra İstanbul basınında Karl Marks’ın ismine sıklıkla rastlanmaya başlanmıştır. Ancak asıl yoğunluk, 1871 yılı ilkbaharında “Paris Komünü” ve Marks’ın “Komün” üzerine yazdığı yazılarla kendini göstermiştir. 
Bu yazının yayınlanmasından sonra Marks'ın adı Osmanlı basınında daha çok anılmaya başlandı. Mart ayında Paris'te işçiler kentin yönetimini ele alıp Paris Komünü'nü kurunca, Marks gazetelerde bir kez daha boy gösterir. Marks, 5-6 ay boyunca kimi zaman Karl Marks, kimi zaman Karlo Marno ismiyle gazetelere konu olur. Marks'ın Paris Komünü üzerine bir mektubunu yayınlayan bir gazeteye göre Enternasyonal; Enternasyonal adında bir asiler şirketinin reisi’, ‘haydut ve eşkıya kumandanı’ ve ‘Londra da kemal-i emniyet ve rahat içinde oturan bir pehlivan’ dı. 

"Enternasyonal nâm ussât Şirketinin Reisi bulunan Karlo Marn nâm şâhsın Berlin'den bir ahbabına yazdığı mektubun bir sureti Pari Jurnal nâm gazetede mûnderiç olup bazı fıkarât-ı garibeyi hâvi olduğundan hulasaten nakil ve terceme eyledik."

Bu dönemde Osmanlı içinde Marks'ın yazılarından ve Komün'den etkilenenler vardı ancak bu kesimler okumuş bir azınlığın içindeydi. Gazeteler kısıtlı bir çevreyi etkileyebiliyordu. Buna rağmen gazetelerde fikrî tartışma bakımından renkli bir içerik olduğu söylenebilir. Kerim Sadi; Marks'ın Hakayik-ul Vakayi'de yayınlanan ilk yazısı hakkında şöyle yazmıştır: "Marx imzasiyle Demir Başvekile yapılan bu yaylım ateş de gösteriyor ki, bundan 94 yıl önce, -Daily News gibi sütunlarını hür düşüncelere açan İngiliz gazetelerinden aktarma yazılarla- gazetelerimizde, cumhuriyet ve hürriyet fikirleri serbestçe savunuluyordu; çevirme yoliyle, mudlakiyete ve despotizmi temsil edenlere karşı savaşılıyordu."
Paris Komünü ile ilgili haberlerde, Komün’e hücum eden Sadrazam Âli Paşa’nın yanında, Paşa’nın siyasi karşıtı Namık Kemal’in Komün’ü savunan yazılar yazdığı bilinmektedir. Namık Kemal’in genel yargısı, ‘Komünarlar mesleklerinde haklıdırlar ve kendilerine yapılan isnatların suçundan sıyrıldıklarını delilleriyle göstermişlerdir’ şeklindedir. 
Namık Kemal’in ‘sermuharriri’ olduğu İbret gazetesi; ‘Komün devrimcilerinin komünist sayılmasının cahilce bir değerlendirme olduğu, komüncülerin cumhuriyet fikrinin savunucusu gerçek yurtseverlerden meydana geldiği, Komün ihtilâlinin sosyal adaletin sağlanmasını isteyen aynı zamanda sömürgecilik karşıtı bir hareket olarak kabul edilmesinin’ doğru olacağını yazmaktadır.  

Marks'ın isminin 1871'de Osmanlı Devleti'nde anılıyor olması bir şeyin daha kanıtıdır: proletaryanın hayaleti Osmanlı'ya da uğramıştı

Osmanlı'da Paris Komünü afişi

4 Şubat 2018 Pazar

Teali İslam Cemiyeti Başkanı (Reisi Evvel) İskilipli Atıf


 
Kimine göre kişi olarak din için kendisine zulmedilmiş, haksızlığa uğramış, ezilmiş bir kişidir.Kimine görede devrim karşıtı Milli Mücadele'ye ve Mustafa Kemal'e kesin olarak karşı meczuptur.

   Son zamanlarda önü ardı bilinmeden, kamuoyunun vicdanını etkileyebilmek için ölçüsüz laflar edildi. Öle bir mizansen çizildi ki, "cumhuriyet hiç acımadan "masun" büyük İslam alimi İskilipli Atıf Efendiyi katletti" imajı yaratıldı... 
   
Bir kesime göre  Frenk Mukallitliği ve Şapka kitabını yazması nedeniyle asılmıştır büyük İslam alimi İskilipli Atıf Efendi.Kimine göreyse "yeni harfleri kullananlar cehennemde yanacak" veya "şapka giymek küfürdür, dinsizliktir" diyen bir yobazın halka verdiği zarar Yunan topçusundan daha fazladır ve idamı gereklidir.
  
    Sahi kim bu büyük İslam alimi İskilipli Atıf Efendi?
23 Temmuz 1908 İkinci Meşrutiyet devrimine de karşı çıkmış Sadrazam ve harbiye nazırı  Mahmut Şevket Paşanın katli nedeniyle suçlanarak Sinop'a sürülmüştür.Teali İslam Cemiyetinin kurucusu ve yöneticisidir.Milli Mücadele'ye ve Mustafa Kemal'e kesin olarak karşı olan Teali İslam Cemiyeti İslamcılığı, Batı ile sentezleyen bakışçısına sahiptir. 
Teali İslam Cemiyetine göre, İngilizler ve Yunanlılar iyidir. Çünkü onların galibiyetlerinin arkasında Kuvvayı Milliye gibi "cahilce bir cesaret" değil uygarlık zekası vardır. Cemiyetin en önemli ihtiyaçı ise İslamiyetle o "dehayı" birleştirmektir, hatta bu bir ödevdir."Diyen İskilipli Atıf Efendinin Teali İslam Cemiyeti yayınladığı bir bildiride sunları yazıyordu.

"ANADOLU'nun muhterem ve masum ahâlisi!
TEÂLÎ-İ İSLÂM Cemiyetinin işbu beyannamesini nazar-ı dikkat ve ehemmiyetle okuyunuz!
Ey Anadolu'nun masum ve mazlum ahâlisi!
Bir zamanlar ne kadar şen ve bahtiyar idiniz. Hemen hepiniz çoluğunuz ve çocuğunuzun yanında, tarlalarınızın, bağlarınızın başı ucunda, çiftinizle, çubuğunuzla uğraşıp vaktinizi hoş geçirmeye çalışır idiniz. Bir müddetten beri size ne oldu? Niçin öyle boynunuz bükük tıpkı bir yetim gibi mahzun duruyorsunuz? Hakkınız var. Çünkü kiminiz yerinizden yurdunuzdan mal ü menalinizden, kiminiz, çoluğunuzdan çocuğunuzdan oldunuz. Vaktiyle gürül gürül tüten ocaklarınız şimdi söndü ve her akşam tarladan gelirken keyifli keyifli türkü söyleyen babalarınız ve yavrularınız şimdi öldü. Acaba şu halin neden ileri geldiğini biliyor musunuz; şüphesiz ki bazılarınız bilir fakat içinizde bilmeyenler de bulunur. Bunun için cümlemizin yani aziz milletimizin ve mukaddes vatanımızın bir vakitten beri başına gelen belâların ve tâunden beter olan âfetlerin esbabını size biraz anlatalım:"

   "Nitekim bu defa da Anadolu'da Mustafa Kemal ve Kuvâ-yı Milliyye maskaraları Yunan askerlerinin önünden nâmerdâne bir surette kaçarken, zavallı saf ve gafil ahâlî ve askerden cem' ettikleri kuvvetleri düşmanla harbe tutuşturarak ve "siz mevkiinizde sebat edin, biz şu taraftan onların arkasını çevireceğiz" tarzında yalanlar ve hilelerle savuşup kaçarak zavallı neferlerimizi ve ahâlimizi boşuboşuna kırdırmak usulünü takip ediyorlar.

   Yazık ki halkımız Talât, Enver, Cemal, Mustafa Kemal gibi beş on eşkıyanın vücudunu ortadan kaldırmak için gereken fedakarlığı yapmıyor. 

   İngilizleri kızdırdınız, üzerimize Yunanlıları musallat ettiler. Şimdi usulca oturup yenilginin sonuçlarına katlanmak yerine Yunanlılarla harbe tutuşuyorlar. Bu eşkıyaları ve asileri en kısa zamanda bertaraf etmek hepimize farzdır. 

    Harp yıllarında sizleri cephe cephe sürükleyen ve din kardeşlerinizin suçsuz yere ölmelerine sebep olanlar arasında Mustafa Kemal, Ali Fuat, Bekir Sami gibi zalimler de vardı. Siz bu zalimlerin cinayetlerine daha ne kadar göz yumacaksınız?

   Elinize aldığınız bu fetva Allah'ın emridir, Padişah fermanıdır. Sizler bu katil canavarları daha fazla yaşatmamakla mükellef ve görevlisiniz. Bunların vücutlarını külliyen ortadan kaldırmak Müslümanlık için farz olmuştur."
   Askerler! Bu kadar uyuduğunuz artık yeter, bu zâlimlere âlet olduğunuz artık kifayet eyler!
   Padişahımız halifemiz efendimiz hazretlerinin merhamet ve şefkat kucağı size açılmıştır. Hepiniz koşunuz, geliniz dünya ve ahiret saadetini ihraz ediniz: İşte size ihtar eyliyoruz. Allahını, peygamberini ve padişahını seven bu tarafa gelsin!
   İskilipli Atıf Efendinin Teali İslam Cemiyetinin yayınladığı beyannameden çok kısa özetle yetiniyorum. 

 Bir garip paradokstur ki, Teali İslam Cemiyetinin kurucusu ve yöneticisi İskilipli Atıf Efendiyi yere göğe sığdıramayanlar Necip Fazıl'ın “Fert çerçevesinde ilk din mazlumluğunu, inkılap tarihine göz atar atmaz, İskilipli Atıf Hocada görüyoruz”cümlesiyle savmaktadırlar aynı Necip Fazıl'ın Menemen olayından sonra yazdığı bir yazıda şunları yazmaktadır "İrtica, yatağımızın başucundaki bir bardak suya karıştırılan zehirdir. Kubilay'ın katili Derviş Mehmet'in Menemen kapılarına sokuluşu gibi, uykumuzu bekler ve ayaklarının ucuna basa basa gelir...(...) Onu tarife hacet yok. Onu tanırız. Yürüyüşünden, duruşundan, bakışından, kaçışından tanırız. O zaten kendisini gizlemiyor. Dün başına sarık takıyordu. Bugün giydiği, kanun nazarında şapka, hüsnü nazarında gene sarıktır. Bugünün sarıklısı dünkünden daha çok yezittir.."

Şunu da söyleyelim ki o günkü olayları bugünün koşulları içinde değerlendirirsek yanılırız.Görüldüğü kadarıyla İskilipli'nin yargılanma nedenini sadece yazdıklarıyla sınırlamak tarihi çarpıtmaktır.


Kaynaklar:
http://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/huseyin-ozturk/tuz-ve-isik-13716.html
http://ahmetdursun374.blogcu.com/cemiyet-teali-i-islam-cemiyeti/3620062
 https://tr.wikisource.org/wiki/Cemiyet-i_M%C3%BCderrisin_Beyannamesi
 http://isamveri.org/pdfdkm/19/DKM191316.pdf
https://groups.yahoo.com/neo/groups/SiyasetMeydani/conversations/messages/48263 
https://turkiyeninsesleri.wordpress.com/2013/03/25/os-soyu-sopu-belirsiz-selanik-donmeleri-kimlerdir/
https://odatv.com/iskilipli-atif-hocanin-iste-sicili-0612111200.html
https://www.yenisafak.com/yazarlar/mustafaarmagan/iskilipli-atif-hocayi-neden-idam-ettiler-2035987